25 Nisan 2011 Pazartesi

KİTAP ÖZETLERİ ROMAN ÖZETLERİ


KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ
Roman özeti, roman özetleri, romanlar, kitaplar, kitap özeti, kitap özetleri, kitap oku, roman oku, kısa roman özetleri, kısa roman özeti, kısa kitap özeti, kısa kitap özetleri, ingilizce kitap özetleri, ingilizce kitap özeti, ingilizce özetler
  1. ANAHTAR KİTAP ÖZETİ (REFİK HALİT KARAY)

  2. ANAMIN KİTABI KİTAP ÖZETİ (YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞ...

  3. ANKARA KİTAP ÖZETİ (YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU)

  4. ANKARA EKSPRESİ KİTAP ÖZETİ (ESAT MAHMUT KARAKURT)...

  5. ATAÇAĞ KİTAP ÖZETİ (CEM KAPYALI)

  6. BALTACI MEHMET PAŞA VE KATERİNA KİTAP ÖZETİ (MURAT...

  7. BENİM ADIM KIRMIZI KİTAP ÖZETİ (ORHAN PAMUK)

  8. BEYAZ GEMİ KİTAP ÖZETİ (CENGİZ AYTMATOV)

  9. BEYAZ KALE KİTAP ÖZETİ (ORHAN PAMUK)

  10. BİR TEREDDÜTÜN ROMANI KİTAP ÖZETİ (PEYAMİ SAFA)

  11. ÇALIKUŞU KİTAP ÖZETİ (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)

  12. DİŞİ KURDUN RÜYALARI KİTAP ÖZETİ (CENGİZ AYTMATOV)

  13. DUKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU KİTAP ÖZETİ (PEYAMİ SAFA...

  14. ELVEDA GÜLSARI KİTAP ÖZETİ (CENGİZ AYTMATOV)

  15. ERİKLER ÇİÇEK AÇTI KİTAP ÖZETİ (ESAT MAHMUT KARAKU...

  16. ERMENİ İDDİLARI VE GERÇEKLER KİTAP ÖZETİ (DR. HÜSA...


  17. ESKİ HASTALIK KİTAP ÖZETİ (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)


  18. FATİH HARBİYE KİTAP ÖZETİ (PEYAMİ SAFA)


  19. FIRTINAYA KARŞI KİTAP ÖZETİ (GAYE HİÇYILMAZ)


  20. FÜREYA KİTAP ÖZETİ (AYŞE KULİN) 


  21. GELİBOLU KİTAP ÖZETİ (BUKET UZUNER)


  22. GURBET HİKAYELERİ KİTAP ÖZETİ (REFİK HALİD KARAY)

  23. GÜN OLUR ASRA BEDEL KİTAP ÖZETİ (CENGİZ AYTMATOV)


  24. HANDAN KİTAP ÖZETİ (HALİDE EDİB ADIVAR)


  25. HAYVAN MEZARLIĞI KİTAP ÖZETİ (STEPHAN KİNG)


  26. HIÇKIRIK KİTAP ÖZETİ (KERİME NADİR)


  27. HUZUR KİTAP ÖZETİ (AHMET HAMDİ TANPINAR)


  28. İHTİYAR DOST KİTAP ÖZETİ (HALİT ZİYA UŞAKLIGİL)


  29. İKİ GÜZEL GÜNAHKAR KİTAP ÖZETİ (AHMET RASİM)


  30. İNCE MEMED KİTAP ÖZETİ (YAŞAR KEMAL)

  31. İNTİBAH KİTAP ÖZETİ (NAMIK KEMAL)

  32. KAN DAVASI KİTAP ÖZETİ (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)


  33. KAR KİTAP ÖZETİ (ORHAN PAMUK)


  34. KAYIP ARANIYOR KİTAP ÖZETİ (SAİT FAİK ABASIYANIK)

  35. KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE KİTAP ÖZETİ (İPEK ONGUN)


  36. KEŞANLI ALİ DESTANI ROMAN ÖZETİ (HALDUN TANER)


  37. KIZILCIK DALLARI KİTAP ÖZETİ (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)...


  38. KİRALIK KONAK KİTAP ÖZETİ (YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞ...


  39. KORKUNÇ YILLAR KİTAP ÖZETİ (CENGİZ DAĞCI)


  40. KÖPRÜ KİTAP ÖZETİ (AYŞE KULİN)  

  41. KURTLAR SOFRASI KİTAP ÖZETİ (ATİLA İLHAN)


  42. KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ KİTAP ÖZETİ (H...


  43. LÜZUMSUZ ADAM KİTAP ÖZETİ (SAİT FAİK ABASIYANIK)


  44. MAHŞER KİTAP ÖZETİ (PEYAMİ SAFA)


  45. MAİ VE SİYAH KİTAP ÖZETİ (HALİT ZİYA UŞAKLIGİL)


  46. MEMLEKET HİKAYELERİ KİTAP ÖZETİ (REFİK HALİT KARAY...


  47. MİSKİNLER TEKKESİ KİTAP ÖZETİ (REŞAT NURİ GÜNTEKİN...


  48. NEMİDE KİTAP ÖZETİ (HALİT ZİYA UŞAKLIGİL)


  49. OYUN KİTAP ÖZETİ (ORHAN HANÇERLİOĞLU)


  50. PANORAMA KİTAP ÖZETİ (YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU)


  51. SERGÜZEŞT KİTAP ÖZETİ (SAMİ PAŞAZADE SEZAİ)


  52. SESSİZ EV KİTAP ÖZETİ(ORHAN PAMUK)


  53. SEVDALİNKA KİTAP ÖZETİ (AYŞE KULİN)


  54. SODOM VE GOMORE KİTAP ÖZETİ (YAKUP KADRİ KARAOSMAN...


  55. SOLAN UMUT KİTAP ÖZETİ (KERİME NADİR)


  56. SON SIĞINAK KİTAP ÖZETİ (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)


  57. TEK ÇARIK YÜZBAŞI KİTAP ÖZETİ (HAKKI KAMİL BEŞE)


  58. TOPRAK ANA KİTAP ÖZETİ (CENGİZ AYTMATOV)


  59. TREN KİTAP ÖZETİ (ESAT MAHMUT KARAKURT)


  60. YABAN KİTAP ÖZETİ (YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU)


  61. YALNIZIZ KİTAP ÖZETİ (PEYAMİ SAFA)


  62. YAPRAK DÖKÜMÜ KİTAP ÖZETİ (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)


  63. YEZİTİN KIZI KİTAP ÖZETİ (REFİK HALİT KARAY)


  64. YILANLARIN ÖCÜ KİTAP ÖZETİ (FAKİR BAYBURT)


  65. YÜREĞİMİ SANA BIRAKTIM ROMAN ÖZETİ (NECDET EKİNCİ)...


  66. ZAMBAKLAR AÇARKEN KİTAP ÖZETİ (KERİME NADİR)


  67. ZELİŞ KİTAP ÖZETİ (NECATİ CUMALI)


  68. ZEYTİNDAĞI KİTAP ÖZETİ (FALİH RIFKI ATAY)

GÜN OLUR ASRA BEDEL KİTAP ÖZETİ (CENGİZ AYTMATOV)

KONUSU:
II.Dünya Savaşı;ından sonra Kazak bozkırlarında bir tren istasyonunda yaşamaya başlayan Yedigey’inburada tanık olduğu olaylar.

Roman kahramanı Yedigey Cangeldin, cepheden döndükten sonra, Kazak bozkırlarında küçük bir  aktarma istasyonunda çalışmaya başlar. burada tanık olduğu ve uzak geçmişine çağrışım yapan olaylar, gerçekte bir siyasi rejimin gümbür gümbür çöküşünün nedenlaeridir.
       Yedigey’in çok eski ve yakın arkadaşı  olan Kazangap ölür.Onun için bir cenaze töreni düzenleler.bu törene Kazangap’ın şehirde oturan oğlu ve kızını da çağırırlar. Kazangap’ın cenazesini mezarına götürürken, Yedigey kendisinin ve milletinin geçmişini,acı-tatlı,düşündürücü yanlarıyla bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün ‘Asra bedel bir gün’ olur onun için.Sevdikleri kişinin cenazesini Naymanlar’ın kutsal mezarlığına götürdükleri zaman,orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler ve cenazenin gömülmesine izin verilmez. Öte yandan, Rus-Amerikan ortak araştırması sonunda kozmonotlar,uygarlık düzeyi Dünyanınkinden çok daha yüksek bir gezegen keşfeder.Bu gezegende yaşayanlar dünyalılarla ilişki kurmak isterler. Fakat daha yüksek bir uygarlığı, daha iyi bir yönetimi kendileri için zararlı gören dünyalı yöneticiler bu isteği reddederler.

KİTABIN ANA FİKRİ: Cengiz Aytmatov anlatım gücüyle insanları mankurt olmaktan kurtaralım mesajını vermektedir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Kitaptaki olaylar genelde küçük kasaba hayatını anlatmakta ve karakterler çok gerçekçi durmaktadır. Ancak kitapta geçen uzay üssü ile ilgili bölümler romana biraz bilim kurgu havası katmaktadır. Kişlere gelince;
YEDİGEY: Romanın baş kahramanıdır. Savaşmış geleneklerine bağlı önder bir kişiliği vardır.
UKUBALA: Kocasını seven artık yaşlılığı iyiden iyiye hisseden yardımsever bir kadındır.
KAZANGAP: Yedigey’in çok eski bir arkadaşıdır. Köye yerleşmesinde ve işi bulmasında büyük katkısı vardır.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitapta bir rejimin baskısı altında yaşan ve kültürel değerlerini kaybetmeye yüz tutmuş bir köyde geleneklerine bağlı bir insan ve çabalarını görüyorum.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: Cengiz Törekuloviç Aytmatov 12 Aralık 1928 tarihinde Kuzeybatı Kırgızistan'da Şeker adlı bir köyde doğdu. Babası Törekul Aytmatov at yetiştiricisiydi. Kırgızistan'a, dağlık yörelere Ekim devrimi daha yeni ulaşıyordu. Yazarın çocukluk yılları sistemin yeni yeni yerleşmeye başladığı yıllararastlar. Geçmişe bağlı yaşlı neslin yanında yeni düzene ayak uydurmuş genç kuşak da toplumdaki yerlerini alıyorlardı. Yazar kolhoz tarlalarında çalıştı. Çevresini, tabiatı, insanları o yıllarda tanımaya başladı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bütün yetişkinler savaşta oldukları için gençlere çok iş düşüyordu. Henüz on beş yaşındayken köyü Sovyetinde sekreterlik yaptı,tarım makinalarının hesaplarını tuttu. Daha sonra Kazakistan'daki Cambul veterinerlik teknik okulunda okudu Ardından Frunze(bugünkü Bişgek tarım enstitüsünde okudu. Zooteknisyen olarak bütün ülkeyi, Kazakistan'ı dolaştı. Aynı zamanda da bir gazeteci sıfatıyla çalışıyor, sürekli gözlem yapıyordu. Pek çok genç nesil mensubu gibi halkından uzaklaşmadı,insanına daha da yakınlaştı. Kırgız gazetelerindeki yazıları,redaksiyon servislerinde aldığı görevler ,muhabirlik faaliyetleri onu yavaş yavaş edebi dünyaya hazırlıyordu. Yazarın akıcı uslubu,kurgudaki başarısı bu ön araştırmalarıyla yakından ilgilidir.

ELVEDA GÜLSARI KİTAP ÖZETİ (CENGİZ AYTMATOV)

Elveda Gülsarı romanı değişen hayat karşısında ilerleyen yaşlarında, bu değişim de kendi emeği de olmasına rağmen bocalayan, değişim adı altında değerlerin söküp atıldığını geç de olsa fark eden bir adamın yaşadıklarını anlatır. Bu roman önce Rusça yazılmış, sonra Kırgızca’ya çevrilmiştir. Aytmatov tezli eserlerini önce Rusça yazmaya dikkat eder.
Taanabay gençliğinde hareketli bir hayat yaş**ış, rejimin uygulamalarını hayata geçirebilmek için uğraşmış, iyi niyetli çalışkan bir adamdır. İkinci Dünya Savaşından dönünce mesleği olan demircilikle uğraşan Tanabay, çok sevdiği, saygı duyduğu Çora’nın ısrarı üzerine yılkıcılığa (at çobanlığı) başlar. Devraldığı sürüde Gülsarı isminde eşine ender rastlanacak çok değerli bir taypalma yorga* at vardır. Tanabay bu atla bütün yarışlarda birinci gelir. Onun adını yörede duyurur. Bir gün bu at merkezden Çoranın yerine yeni tayin olan sekreterin bineği olamk üzere Tanabay’dan istenir. Tanabay önceleri direse de vermek zorunda kalır. Lakin at her seferinde kaçıp eski sahibini bulmaktadır. Sekreterin adamları ata olmadık zulümler uygularlar, ayaklarına demir prangalar vururlar, eziyet ederler. Tanabay her şeye rağmen canla başla çalışarak sekreterliğin verdiği görevleri yerine getirmeye çalışır. Bir defasında ondan yanına yardımcı gençler alarak koyun sürüleri ile uğraşması istenir. Tanabay kabul eder, Dağlarda, yaylalarda zor durumlarda kalır, işte burada eskilerin kullandıkları keçe çadırların çobanlık için ne kadar uygun olduğunu anlarken, gençliğinde bu çadırların kullanılmasına gösterdiği muhalefetten dolayı utanır. Ona koyunların kuzulayacakları zaman kullanması için tahsis edilen ağıl’ın viran durumda olması, hava şartlarının bozukluğu, yardım için yanına verilen gençlerin işi bırakıp gitmeleri, her seferinde daha fazla ürün isteyen merkez yöneticilerinin sorunlara ilgisiz kalmaları Tanabay’ın moralini bozar. O günlerde Çora’yla birlikte teftişe gelen müfettişe patlar, ona sadece konuştuklarını problemin çözümüne dair kafa yormadıklarını, hep daha fazla istemekten başka bir şey bilmediklerini söyler. Bunları söylerken kullandığı “yeni efendi” sözü onun devrim düşmanlığıyla yaftalanıp yargılanmasına ve partiden atılmasına kadar varacaktır.
Aytmatov bu eserinde Kırgız köylüsünün dertlerini duyurmaya çalışmış, onlardan hep daha fazlasını isteyen, ama teşekkürü çok gören totaliter zihniyete göndermeler yapmıştır. Tanabay’ın yargılandığı mecliste konuşulanlar, katı ideolojik zihniyetin dünyanın her tarafında aynı yapıyı arz ettiğinin kanıtıdır. Tanabay’ın kavga ettiği müfettişin orada söyledikleri aslında bildik sözler;
Parti üyesi yoldaşlar, izin verirseniz ben durumu biraz açıklamak istiyorum. Bazı yoldaşları uyarmak isterim ki, Tanabay’ın davranışı basit bir kabadayılıktan öte bir durumdur. Bu yoldaşlara şunu söylemek istiyorum. Eğer bu bair bir kabadayılıktan ibaret olsaydı, inanın ki onu bu kurula getirmezdim. Kabadayılarla başa çıkmak için başka usullerimiz de var. Mesele, Tanabay’ın beni aşağılaması da değil. Ben ilçe parti komitesini temsil ediyorum. Böyle olunca da partinin aşağılanmasına izin veremem, bunu görmezlikten duymazlıktan gelemem. (ne kadar tanıdık değil mi?)
* Dil, o dili konuşan insanların hayatlarında önem arzeden kavram yada olgular etrafında şekilleniyor. Buna en somut örnek Kırgız dili olur, Kırgız Türkleri’nin hayatlarında atlara büyük önem verilir, -insanlar atları dolayısıyla itibar görür, atların şerefine ziyafetler verilir- ve bu önem dilde en bariz şekilde ortaya çıkıyor. Yaşlarına göre cabağı, kulun, tay, biye, koşmalarına göre taypalma yorga, su yorga, kiytin yorga, sürü isimleri olarak üyir, yılkı, renklerine göre küren, ciyren, şabdar, karakök, temir karakök, kızıl karakök, tarlan kök, argımak -en iyi cins at-, kunan -yarış tayı-, tulpar -Manas’ın etrafındaki bahadırların bindiği, görünmez kanatları olduğuna inanılan atlar- gibi kelimeler ve daha niceleri Elveda Gülsarı’da atları nitelemek için kullanılmakta. Taypalma yorga ve Su yorga dünyanın en değerli binek ve yarış atlarıdır.
***

BEYAZ GEMİ KİTAP ÖZETİ (CENGİZ AYTMATOV)

Aytmatov bu romanıyla edebiyat aleminde geniş yankı uyandırmış, eseri çok tartışılmıştır. Önce Rusça yazılan roman Kırgızca’ya sonradan tercüme edilir. Romanın kahramanı yedi sekiz yaşlarında Isık-Göl kıyısında dedesi, ninesi, teyzesi ve onun kocasıyla birlikte yaşayan bir çocuktur. Babası ve annesi tarafından terk edilen torununa sahip çıkan Mümin dede, sonradan evlendiği karısı ve torunuyla birlikte bu tenha göl kenarında, ormanın bakım işleri ile uğraşan ve partiden olan damadı Orozkul’a yardım etmektedir. Orozkul’un karısı, çocuğun teyzesi Bekey kısır olduğu için çocuk sahibi olamayan bir kadındır. Orozkul evlat sahibi olamamanın hıncını bu zavallı ihtiyar ve onun çocuğu olmayan kızından çıkarmaktadır.

Çok geniş bir hayal dünyasına sahip olan çocuk, dürbünüyle hergün gölde yük ve yolcu taşıyan bir gemiyi izler. Gemilerde tayfalık yapan babasının da bu gemide çalıştığını düşünerek, balık olup bu gemiye ulaşmayı, babasına zavallı dedesini, zalim Orozkul’u, yaşadıklarını hayallerini anlatmayı düşler. Dedesinin yanından hiç ayrılmayan çocuk, onun anlattığı masaları dinlerken adeta yaşıyormuşçasına onlardan etkilenir. Bu masallardan biri Boynuzlu Maral Ana destanıdır.

Eski zamanlarda Yenisey ırmağı boyunca kabileler arasında savaşlar olur, zaferler ve yenilgiler yaşanırmış. Fakat kabilelerin büyüklerinden biri öldüğü zaman büyüklerine yas tutan kabileye saldırılmazmış. Bir gün Kırgızların lideri öldüğünde ona geleneklerine göre büyük bir cenaze töreni düzenlemişler. Herkes cenazeye layıkıyla bir tören yapılması için uğraşırken, onları silahsız yakalayan bir düşman kabilesi , bir kişiyi bile sağ kalmayacak şekilde kılıçtan geçirmiş. Yalnız bu mezalimden, o baskından biraz önce oynamak için ormana giden bir kız, bir de oğlan çocuğu kurtulmuş. Çocuklar onların düşmanları olduğunu bilmeden, o sırada uzaklaşan toz bulutunun ardına düşmüşler. Çok uzaklarda bir dağın yamacında bir şölen verildiğini görüp oraya gitmişler, bu şölen yeni topraklar kazanan düşmanlarının zaferlerini kutladıkları bir şölenmiş. Oraya gidince kabilenin lideri, bu iki çocuğun Kırgız aşiretinden olduklarını anlayıp, onları bir uçurumdan atması için bir kadına vermiş. Böyle bir şeye kadının da gönlü razı olmuyormuş ama, o yapmazsa bir başkası çocukları feci bir şekilde öldürebilirmiş. Onları uzaklarda bir uçurum kenarında aşağıya atacakken, büyük boynuzlu bir maral belirmiş. Kadına yavrularının insanlar tarafından öldürüldüğünü, o yüzden o çocukları istediğini, onları yavruları gibi büyüteceğini söylemiş. Çocukları alıp güneylere Isık-Göl kıyılarına gelmiş. O iki çocuk büyümüş, Kırgızlar onların soyundan yeniden türemiş. Ve bu insanlar Boynuzlu Maral Ana’nın çocuklarına hep saygı duymuş, onları avlamamışlar. Ta ki, yıllar sonra dosta düşmana ne kadar zengin olduklarını göstermek için, ölen babalarına yaptıkları görkemli bir cenaze töreninde, oğulları onun öte dünyada Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan olduğunun anlaşılması için, mezarının başına büyük bir maral boynuzu dikmeyi düşünene kadar... Bundan sonra ölenlerine saygı ifadesi olarak, mezar başlarına maral boynuzu dikmeye başlamışlar. Boynuzlu Maral Ana bu insanlara küsmüş, kalan yavrularını alıp oraya veda ederken, bir da ha geri dönmeyeceğini söylemiş.

Bir gün dede sevinçle çocuğa maralların geldiklerini, onları ormanda gördüğünü söyler. Çocuğun sevincinin tarifi yoktur. Ancak maralların geldiğini bilen yalnız dede ve torunu değildir. Bir gün Orozkul bu marallardan birini avlayıp misafirlerine ikram etmek ister. Tüfek Orozkul’a muhtaç olan Mümin dedenin eline verilir ve maral ona vurdurulur. Çocuk bütün bunlar olup biterken evde hasta yatmaktadır. Dışarı çıktığında insanların sevinçle et paylaştıklarını görür. O gün ilk defa dedesinin içki içtiğine şahit olur. Etrafa bakınırken öldürülen maralın boynuzunu görünce, üzüntüsünden ne yapacağını bilemez. Birden içinde bir balık olup babasına gitme isteği doğar. Yakınlardaki çaya koşan çocuk, kendini azgın sulara bırakır.

DİŞİ KURDUN RÜYALARI KİTAP ÖZETİ (CENGİZ AYTMATOV)

Dişi kurt Akbar ve erkek kurt Taşçaynar Isık Göl’ün kıyılarına kadar inen sıradağlardaki bir inde yaşamaktadırlar. Bir helikopter onların yaşadığı yerin yakınına inmeye çalışır. Bu küçük sarsıntı ile yuvarlanan kayalar onların yaşadığı kovuğun önüne doğru yuvarlanır. Akbar gebe olduğu için eşi Taşçaynar daha çok dışarıda dolaşmaktadır.
Bir gün Taşçaynar şafak vaktinde yuvadan ayrılır, geç vakit, başka bir dişi kurdun kokusu vücuduna sinmiş olarak döner. Akbar, Taşçaynar’ı bağışlamaz. Yaşadıkları bozkırda üstünlükleri göstermeleri zamanı geldiğinde birçok amansız dövüşten sonra Isık Göl dolaylarında fethettikleri toprakların kendilerine ait olduğunu kabul ettirirler. Bölgenin hâkimi olurlar.
İlkbaharda yavruları dünyaya gelir. Akbar üç yavru doğurur. Akbar ve Taşçaynar bir sabah üç yavruyu da alarak bozkırın sarhoş edici çiçeklerle dolu uzak bir bölgesine giderler. Orada ilk kez bir insanla karşılaşırlar ve olay nerdeyse faciayla sonuçlanabilecek bir hâl alır.
Kış gelmesiyle Akbar ve Taşçaynar yavrularını nihayet büyük sayga avına çıkarırlar. Avlanma planı yaparken gökyüzünde acayip kuşlar olarak nitelendirdikleri helikopterlerin sesi ile irkilirler. Daha sonra helikopterleri unutarak saygaların olduğu yere doğru yönelirler, ancak onları mahvedecek birçok motorlu aracın kendilerine doğru geldiğinin haberleri yoktur. Gelen helikopter ve araçlardan kaçmaya başlarlar. Üç yavrudan biri olan Gözde geride kalır ve saygaların toynakları arasında can verir. Saygaları yoran ve geniş düzlüğe çeken avcılar tüfekle yaylım ateşine başlarlar. O güne kadar sakin bir hayat yaşamış olan bozkır, şimdi, çok kanlı, çok korkunç bir gün yaşamaktadır. Yavrulardan Kocabaş da avcılar tarafından vurulur.
Ölü hayvanları toplayanlar altı kişidirler. Hayvan başına 50 kopik almaktadırlar. İçlerinden en geç olanın adı Abdias’tır. Papaz çömezinin oğlu olan bu delikanlı Papaz okuluna girmiş sonra da dinde reform yapmak gibi aşırı isteğinden dolayı mezhepten saptığı gerekçesiyle kovulmuştur.
Abdias, Genç Komünistler adlı mahalli bir gazetede yazarlık yapmıştır. Fikirlerini burada kolayca yayabilmektedir. Babası oğlunu papaz okuluna soktuktan sonra ölmüştür.
Abdias yazarlık yaparken İnga adlı bir kadınla tanışır ve onunla sürekli olarak mektuplaşır. Orta Asya’ya, beyaz zehir kaçakçılarıyla ilgili bir röportaj yapmak üzere gider. Moskova’da kaçakçıları araştırmaya başlar. Bilet satmaya çalışan çocuklarla karşılaşır ve biletleri alarak dini içerikli olan konsere katılır. Konserdeki ilahileri dinlerken aklına bir Gürcü hikâyesi gelir.
Abdias, tren yolculuğuna başlar. O artık amacı haşhaş kaçakçılığı olan bir gruba mensup olmuştur. Abdias, zaman zaman seyahat amacını unutarak, kendisini gördüğü manzaralara kaptırr. Yolculukta kaçakçı Petruha ile aralarında Tanrı üzerine konuşmalar geçer. Calpak-Saz’da trenden inerler. İşçi kılığına girerek kamyon yolculuğu yaparlar. Uçkuduk köyünde iş bularak çalışmaya başlarlar. Abdias kaçakçıların faaliyetlerini öğrenerek basın yoluyla topluma duyurmak ve kötü yola sapan bu gençleri kurtarmayı amaç edinmiştir. Haşhaş toplamak için haşhaşın gür olduğu arazilere giderler. Abdias o gün kurtlarla burun buruna gelmiştir.
Kaçakçıların şefi Grişan ile görüşürler ve Abdias ile aralarında konuşmalar geçer. Grişan Abdias’a karşı şüpheci davranarak buraya gelmesindeki esas amacı öğrenmek ister. Grişan, Abdias’a bizi kötü yoldan ayırmak için geldin der. Konuşmanın ilerleyen safhalarından buradan def olup gitmesini söyler. Binecekleri tren yaklaşmaya başlar, hepsi yerini alarak harekete geçme zamanını bekler. Yolda yangın çıktığını zannettirerek treni durdurmayı ve vagonlara atlamayı başarırlar.
Grişan vagonda kaçakçıların hepsine uyuşturucu vermektedir. Abdias Grişan’a karşı çıkarak çantasındaki haşhaşların hepsini trenden dışarı boşaltır. Petruha, Mohaç ve Kolia, Abdias’a durmadan vurmaya başlar. Onu trenden düşünceye kadar döverler. Abdias, daha fazla dayanamayarak trenden düşer.
Abdias yağmaya başlayan yağmur ile ölmediğine inanamayarak kendine gelir. İsa'nın akıbetini ve Pontius Pilatus'u düşünürek şehrin sokaklarında ilerler. Tren istasyonuna doğru giderken bir kamyon sürücüsü ve karısı ona yardım eder ve Calpak-Saz’a götürür. Yolda polis şefi ondan şüphelenerek onu bürosuna götürür ve nezarethanede kaçakçı arkadaşlarının yakalanmış olduğunu görür. Polis şefi hepsine Abdias’ı tanıyıp tanımadıklarını sorar. Hepsi teker teker tanımadıklarını söylerler. Polis şefi Abdias’a gitmesini söyler.
Tren yolculuğu sonunda Calpak-Saz’a ulaşan Abdias yardımsever biri tarafından Calpak-Saz Hastanesi'ne götürülür. Botanist İnga Fiodorovna ile burada karşılaşır. Bu güzel ve genç kadını gören Abdias kendini toparlayacak gücü kendisinde bulamaz.
Dergisine ulaşan Abdias yazı işlerine uğrar ve hikayesini onlara anlatır. Yazılarını yayınlamak isterken engellenir. Onu ayakta tutanın İnga’nın mektupları olduğunu düşünmektedir. Asya’ya İnga’nın yanına gidip orda yaşamak istemektedir. İnga’nın oğlu kocasından ayrılmadan 3 yıl önce doğmuştur. Eski kocası yeniden evlenme hazırlığı yapıyor ve oğlunu istemektedir.
İnga, Abdias’ı yanına çağırır. Abdias İnga’nın evine gidip onu bulamayınca hayal kırıklığına uğrar. Daha sonra onun mektubunu alır ve eski kocasının oğlunu almak için mahkemeye vereceğini duyunca Cumbul’a gittiğini öğrenir. Evin anahtarını komşusuna bırakmış ve Abdias’ın almasını söylemiştir. Abdias şehrin sokaklarında karışık düşünceler içerisinde dolaşır.
Abdias, Bos Kandolov’un yanına katılmıştır. Saygaların katledilmelerine göz yumacak değildir. Korkunç alkoliklerin mahkemesi onu yargılamaktadır. Zorla içki içirmeye çalışırlar ama o içmez. Adamlar onu döver. Kendinden geçmeden önce İnga’yı düşünür. Bozkırda karşılaştığı dişi kurdun hayalini görür. Yere düşerken dişi kurdun onu kurtarması için seslenir. Akbar ve Taşçaynar inlerine doğru gitmektedir. Yavrularıyla yolculuğa çıktıkları zaman karşılaştıkları adamı saksavulun dallarına asılmış olarak görürler. Saldırmak için hazırlanırlar. Akbar, saldırıya hazırlanan Taşçaynar'ı durdurur. Adam onları görür ve geldin der. Yaklaşan kamyonun sesiyle kurtlar daha fazla beklemeden kaçarlar. Mujunkum bozkırını bir daha dönmemek üzere terk ederler.
Akbar ve Taşçaynar, Aldaş gölü yakınlarında 1 yıl kadar kalırlar. Akbar tam beş yavru doğurur. Yaşadıkları bölgedeki madenleri keşfeden insanlar burayı yakmaya başlarlar. Kurtlar sığınacak yer ararlar. İki yavrularını alarak gölün karşısına geçmeye çalışırlar ama yavruları boğularak ölür. Bir kere daha arkalarında ölü toprakları bırakıp giderler.
Üçüncü defa yeni bir hayata başlarlar. Dört tane yavruları olur. Bu onların son çabalarıdır. Çünkü hayatları bir faciayla sonuçlanacaktır.
Bazarbay Noygutov bir jeologlar ekibinin kılavuzluğunu kabul eder. Onları istedikleri yere götürür.
Geri dönerken yavru eniklerini duyar. Bunlar Akbar ve Taşçaynar'ın dört küçük yavrusudur. Bazarbay yavruları alarak inden çıkar. Amacı onları hayvanat bahçesine satarak para kazanmaktır. Avlanmaya çıktıktan sonra inlerine geri dönen Akbar ve Taşçaynar yavrularının olmadığını fark eder ve ordan oraya koşuşturarak onları bulmaya çalışırlar. Bazarbay atın garip hareketlerinden kurtların onu takip ettiğini anlar ve daha da hızlanır. Boston’un evine ulaşır ve orada saklanmaya başlar. Boston evde değildir. Daha sonra ortalık sakinleşince kendi evine geri döner.
Boston eve geri döner. Karısı kurtlardan kaçan Bazarbay’ın evlerine gelip saklandığını söyler. Boston bundan hoşlanmaz. Bazarbay kurtların hala yakınlarında olduğunu düşündüğünü söyler. Akşam uykuda köpeklerin havlamaları ile uyanırlar. Kurtların ulumasını duyarlar. Korkan çocuğunu da aralarına alarak tekrar uyumaya çalışırlar, ama o gece gözlerini kapatamazlar. Bu derdi başlarına Bazarbay’ın açtığını söylenip durdular. Sabah, Boston Bazarbay’ın yanına gider ve yavrukurtların yerine götürülmesi gerektiğini söyler. Onları satın almak ister, ama Bazarbay Boston’u sevmediği için ona yavruları satmaz.
Kurtlar bir daha dönmemek üzere inlerini terk etmiştir. Tedbirsizce hareket ediyor adeta ölmek istemektedirler. İnsanlara saldırmaya başlamışlardır. Boston’un ruhu ana kurt Akbar ile zaman zaman bütünleşmektedir. Gece, Akbar rüyasında yavrularını görür. Uykusunda kalkıp Börü Ana’ya yavrularının nerde olduğunu sorar. Boston yolculuk ederken yolculuk ettiği arkadaşı Ernazar bir uçuruma düşer. Ernazar’ın cesedi oradan geçen dağcılar sayesinde çıkarılır.
Boston kurtları ortadan kaldırmak için plan yapar. Koyun sürüsünün varlığı ile kurtlar oraya gelecek ve o da onları avlayacaktır. Boston’un uzun bekleyişinden sonra Akbar ve Taşçaynar sürüye doğru yaklaşır. Boston Taşçaynar’ı vurur, ancak Akbar durumu fark ederek oradan uzaklaşır.
Akbar, Taşçaynar’ın ölümünden sonra hiçbir şeyden zevk almaz şekilde kuytularda dolaşır. Ortalıklarda fazla gözükmez. Boston’un çocuğu Kence evlerinin bahçesindeki civcivlerle oynarken iri, boz bir köpeği görür, ama hiç korkmaz. Bu köpek, kurt Akbar’dan başkası değildir. Akbar bu çocuğu sever ve onu inine götürmek için sırtına alır ve gitmeye başlar. Bu durumu gören Boston, Akbar yavrusunu geri vermesi için yalvarır. Tüfeğini alarak kurdun ardından ateş etmeye başlar. Son kurşun ile ateş ettiğinde Akbar sendeleyerek yere düşer. Boston, kurdun yanına gelir, oğlunu vurduğunu ve oğlunun öldüğünü görür. Bütün bunlara neden olan Bazarbay’ı bularak onu da vurur. Teslim olacağını söyler ve uzaklaşır. Boston, yalnız, yapayalnız yoluna devam eder.